Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu

Av. İlhan Ali AYTAÇ

1/9/202312 min oku

GİRİŞ

18.10.2022 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7418 sayılı Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29.Maddesi ile Türk Ceza Kanuna eklenen 217/A maddesi ile yeni bir suç düzenlenmiştir. Bu yazıda, suçun unsurlarına ilişkin detaylı bir inceleme yerine, tartışmalı ve veya ileride tartışma ihtimali yaratacağı düşünülen suça özgü unsur ve durumlar üzerinde durulacaktır.

1- KANUNİ DÜZENLEME

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma Madde 217/A

(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikıyla, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

Madde gerekçesi incelendiğinde anlaşıldığı üzere, bu suç düzenlemesi ile dezenformasyon ile mücadele etmek amaçlanmıştır. İnternet alt yapısının gelişmesi ile bugün insanların birbirleriyle süratli bir şekilde iletişim kurdukları, bilginin hızlı bir şekilde çok sayıda insana ulaştırılabildiği platformların kullanımı yaygın hale gelmiştir. Bu platformlar vasıtasıyla yalan, eksik ya da yanlış bilgi üretimiyle (dezenformasyon) kimi zaman ise gerçek bir bilginin yanlış, eksik ya da taraflı olarak verilmesiyle (misenformasyon) kamuoyu oluşturulmaya ya da oluşan kamuoyunun belirli yönlere doğru çekilmeye çalışıldığı görülmektedir.[1]

Bu aşamada bahsetmek gerekir ki; her ne kadar yasal düzenleme başlığı halkı yanıltıcı bilgiden bahsetmekte ise de madde metninde gerçeğe aykırı bilginin yayılmasının suçun hareketi sayıldığı görülmektedir. Yanıltıcı bilginin tamamen gerçeğe aykırı olması gerekmediği gibi tümüyle gerçek bir bilginin yanıltıcı maksatla kullanılması da mümkündür. Metindeki gerçeğe aykırı bilgi kavramı madde başlığından yanıltıcı bilgi kavramını karşılamamaktadır. Madde gerekçesinde de gerçeğe aykırı bilgi kavramı açıklanmamıştır. Söz gelimi bir tarafta gazetecilik faaliyeti kapsamında yapılan araştırmalarla elde edilen bilgiler ile ilgili kamu idaresi tarafından aynı konuda verilen bilgilerin örtüşmemesi durumu gazeteci tarafından verilen bilgilerin doğrudan gerçeğe aykırı sayılmasına yetecek midir? Yoksa bu durumda savcılık tarafından bilginin gerçeğe aykırılığına ilişkin bir araştırma yapılacak mıdır yoksa sadece ilgili idareden bilgi almakla mı yetinilecektir. Yukarıda bahsi geçen 7418 Sayılı Basın Kanunu değişikliği ile internet haber platformları da bu kanun kapsamına alınmıştır. Dolayısıyla bu platformalar üzerinden yürütülen haber verme faaliyeti gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirilmiştir. Değişiklik neticesi, Basın Kanunu 12.maddesi ile gazetecilere verilen kaynağını açıklamama hakkı, bu platformlar üzerinden verilen haberleri yazan eser sahiplerini de kapsar hale gelmiştir. Ancak benzer bilgileri internet haber portalı ya da bu portalların sosyal medya hesaplarından paylaşanlar dışında, şahsi hesaplarından paylaşan basın kanuna tabi olmayan kişiler için böyle bir düzenleme bulunmamaktadır.

Her ne kadar düzenlemede basın mensubu ile basın mensubu olmayan ayrımı yapılmamış ise de soruşturmalar bakımından izlenecek yol ve fail sayılacak kişiler farklılık arz etmektedir.

Basın Kanunu 2.maddesi m bendinde internet haber sitesi: “İnternet ortamında, belirli aralıklarla haber veya yorum niteliğinde yazılı, görsel veya işitsel içeriklerin sunumunu yapmak üzere kurulan ve işletilen süreli yayın” şeklinde tanımlanmıştır. Yine süreli yayının tanımı yapılırken de internet haber sitelerinin süreli yayınlardan sayıldığı belirtilmiştir. Bu yayınlar yoluyla işlenen suçlar bakımından temel ilke eser sahibinin sorumluluğu ise de; Basın Kanunu 11. Maddesi ile eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin sorumlu olacağı düzenlenmiştir.

Sosyal medyadaki gerçeğe aykırı bilgi üretiminin büyük bir kısmının anonim hesaplar tarafından yapılmakta, bu nedenle bazen eser sahiplerine ulaşılamamaktadır.

2- ALENİYET UNSURU

Suçun maddi unsuru olarak gerçeğe aykırı bilginin alenen yayılması gerekmektedir. Aleniyet, kalabalık sayıda eşhasın aşağılamaya muttali olmalarını mümkün kılan herhangi elverişli bir vasıtanın kullanılması halinde mevcut sayılır.[2] Aleniyet unsurunun gerçekleşebilmesi için belirli olmayan bir çok kişi tarafından eylemin o an algılanabilecek durumda olması gerekmektedir.[3] Konu ile ilgili Yargıtay kararlarında; “Site bahçesi içerisinde”; “Herkese açık yargılama sırasında mahkeme salonunda”; “Camide” ; “Karakol binasında”; “Acil servis kapısı önünde”; “Sokakta”; “Umuma açık yol üzerinde”; “Kahvehanede” suç işlenmesi durumunda aleniyetin varlığı kabul edilmiştir. Söz konusu yerlerin belirli olmayan birçok kişinin bulunduğu yerler olduğu, bu haliyle herkesin görme imkânı bulunan sosyal medya hesapları vasıtasıyla suçun işlenmesi durumunda aleniyet unsurunun gerçekleşeceğini de söylemek gerekmektedir. Herkese açık halde olmayan, sadece belirli sayıda hesap sahibi tarafından kabul edilen kullanıcıların takip edip, içeriklerini görebileceği sosyal medya hesapları bakımından ise durum farklılık arz etmektedir. Nitekim Yargıtay, “sadece üye olanların girebileceği dernek lokalinde”; “sınav salonunda”; “okul dersliğinde”; “cezaevi koğuşunda” işlenen suçlar bakımından aleniyetin gerçekleşmediğini kabul etmiştir.[4]

Sosyal medya hesaplarının takipçi sayısı binlerle ifade edilmektedir. Hesapların herkesin erişimine açık olup olmadığı aleniyet unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinden önem arz etmektedir. Binlerce takipçisi olan bu hesaplardan bazıları herkese açık hesaplar değildir. Bazı hesaplar ise zaman zaman tüm insanların erişimine açık haldeyken zaman zaman yalnızca takipçilerin erişimine açık halde tutulmaktadır. Hesapların, hesap sahibi tarafından gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı yapıldıktan bir süre sonra da herkese açık hale getirilmesi ihtimali olup bu durumda aleniyetin bilginin herkesin ulaşımına açık hale gelmesiyle gerçekleştiği aksi taktirde aleniyet unsurunun gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Nitekim Yargıtay hakaret suçu ile ilgili verdiği bir kararında aleniyetin hakaret eyleminin herkesin duyabileceği, görebileceği ve sayısı belli olmayan birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması anlamına geldiğini belirtmiştir.” [5]

Herkesin erişimine açık olmayan hesaplar tarafından üretilen gerçeğe aykırı bilginin, suçun diğer unsurlarını karşılayacak şekilde, herkesin erişimine açık başka bir hesap tarafından paylaşılması durumunda ise yine aleniyet unsuru nedeniyle yalnızca bilgiyi herkese açık hesabında paylaşanın eylemini suç oluşturacaktır.

3- KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİLİK

Düzenlenen suç somut tehlike suçu olduğu için fiilin ne şekilde kamu barışını bozmaya elverişli kabul edileceği, kamu barışına karşı işlenen diğer suçlarda olduğu gibi tartışma konusudur. Gerçeğe aykırı bilginin paylaşımı objektif olarak değerlendirildiğinde kamu barışını bozmaya elverişli ise kamu barışının bozulup bozulmadığına bakılmaksızın suç oluşacaktır. Başka bir ifadeyle kamu barışını bozmaya elverişlilik objektif cezalandırma şartıdır.[6]

Kamu barışının bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığının tespiti noktasında ölçüt koymanın zorluğu bu alandaki takdir marjını da genişletmektedir. Yargıtay bir kararında herkese açık internet hesabında “...buna karşılık bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. İfade özgürlüğü denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir...” ifadelerine yer veren sanığın TCK’nın 216/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar vermiş ise de kamu barışına bozmaya elverişlilik bulunmadığından suçun oluşmadığına dair karşı oy yazısı dikkat çekicidir. Kararın karşı oy yazısında, suç ile sınırlandırılması amaçlananın salt düşüncenin ifadesinden öte kamu güvenliği açısından açık ve yakın şekilde zarar neticesi ortaya çıkaracak bir fiile ilişkin tehlikeye sebebiyet verilecek olması olduğu, sanığın eylemine karşı sosyal ve yazılı medyada bazı tartışmalar yaşanmasını kamu barışını bozmaya elverişli kabul etmenin “toplumun bilgi sahibi olmasını ve ilerlemesini sağlayan her tartışmayı suç haline getirmek” anlamına geleceği gerekçesiyle objektif cezalandırma şartının gerçekleşmediği savunulmuştur. [7] Sosyal medya kullanımının yaygınlığı ve yoğunluğu düşünüldüğünde bu platformların açık forumlara dönüştüğü, platformlar üzerinden her gün sayısız konuda sayısız fikir beyan edildiği yadsınamaz bir gerçektir. Hal böyleyken rahatsız edici, ilgi çekici bir ifadenin salt burada tartışma ve öfke meydana getirmesinin tek başına kamu barışını bozmaya elverişlilik sayılması her tartışmayı suç haline getirebilecek bir ölçüte dönüşebilecektir.

4- BİLGİNİN GERÇEKLİĞİNDE HATA

Gerçeğe aykırı bilginin, gerçek olmadığı kanıtlanabilir bilgi olarak anlaşılması gerekir. Bilginin niteliği ve nasıl üretildiğinin, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmamasının hem suç için gerekli halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikının olup olmadığı noktasında, hem de bilginin gerçekliği hususundaki hatanın niteliği bakımından önemli bir rolü bulunmaktadır.

Dezenformasyonun yaygın bir sorun haline gelmesiyle doğrulama platformları önemli hale gelmiştir. Türkiye’de faaliyet gösteren teyit.org sitesi, internet üzerinden yayılan bilgilerin gerçek olup olmadıklarına ilişkin bir araştırma yürüterek sonuçlarını yine internet üzerinden takipçileri ile paylaşmaktadır. Platform 2017 ve 2018 yıllarında Suriyeli mülteciler hakkında yapılmış birçok yalan haber tespit etmiştir. Bu haberler arasında “Suriyeliler maaş bağlandığı”; “Suriyelilere vatandaşlık verildiği”; “Suriyelilerin istedikleri üniversiteye hiçbir koşul olmadan girdikleri” gibi bazı gazete yazarları tarafından şahsi Twitter hesaplarından paylaşılan haberler dahi vardır. Söz konusu haberler Suriyeli mültecilere bazı ayrıcalıklar verildiği ya da mültecilerin toplum için tehlike arz ettiğine yönelik iddialar içermektedir. Bu bilgilerin salt üretilmesi dahi üretenlerde halk arasında endişe ve panik yaratma saikının varlığına delil teşkil etmektedir. Diğer taraftan bu bilgileri kaynağından alıp kendi hesaplarında paylaşan kişilerin durumu ise başka bir meseledir.

Uydurma haberler yoluyla gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı yapanların, manipüle etme amaçlı delil üretmeleri haberleri daha da inandırıcı hale getirmektedir. Örneğin; Suriyelilerin vatandaşlık için kuyruğa girdiği iddiasıyla paylaşılan fotoğrafın, gerçekte Nüfus Müdürlüğü önünde yardım kuruluşlarından destek alabilmek adına adres bildiriminde bulunmak için bekleyen mültecileri göstermekte olduğu anlaşılmıştır. Yine Suriyeli mültecinin bir doktoru dövdüğü iddiasıyla paylaşılan videonun aslında Rusya’da gerçekleşen bir olaya ait görüntülerden ibaret olduğu tespit edilmiştir. Aynı video yine Fransa ve İspanya’da da mültecileri hedef göstermek amaçlı kullanılmıştır.[8] Bu haberler üreten kişiler dışında milyonlar tarafından izlenmekte, yorumlanmakta ve paylaşılmaktadır. Paylaşımı yapanlar bakımından gerçeğe aykırı bilginin varlığında hataya düşüldüğünü söylemek yerinde olacaktır.

Sosyal medya kullanıcıların yaptıkları paylaşımlar gazeteciler tarafından da haber kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu durum paylaşılan gerçeğe aykırı bilginin habere dönüşmesi ile dezenformasyonun etkisini güçlendirmekte, başka bir boyuta taşımaktadır. Teyide muhtaç bilginin teyidi ile ilgili gerekli araştırmayı yapmadan haber yapan gazetecinin, bilginin gerçeğe aykırılığında hataya düştüğü söylenemez. Ancak burada hata olmasa da saik bakımından suçun oluştuğunu söylemek de güçtür. İnternet gazetelerinin büyük bir kısmı çoğu zaman “clickbait” denilen tık tuzağı haberler yapmakta, nitekim yine popüler konularda sansasyonel haber ve veya haber başlıkları paylaşmaktadırlar. Burada reklam geliri elde etmek amacıyla insanların gerçek dışı da olsa haber sayfalarını açmaları amaçlanmaktadır. Suçun kanuni tanımındaki saik burada yoktur. Çoğu bilgi popüler olduğu ve halihazırda ilgi uyandırdığı için bu haber sitelerince paylaşılmaktadır. Dezenformasyonu çığ haline getiren bu tehlikenin bertarafı için başkaca düzenlemelere ihtiyaç vardır, düşüncesindeyim.

Öte yandan bu suçla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bilginin gerçeğe aykırılığının nasıl tespit edileceği de muğlaktır. Savcılık tarafından ilgili idareden bilgi almakla mı yetinilecek yoksa bilginin doğru olup olmadığı ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılacak mıdır? Her iki durumda haklı olarak gerçeğin tayininin kurumsallaştırılması nedeniyle eleştirilmektedir.[9]

Bazen söz konusu bilginin gerçekliği hususunda başka bir soruşturma ve kovuşturmanın mevcut olması da gündeme gelebilecektir. Söz gelimi, bir mültecinin yukarıda bahsi geçen yalan haberlerden biri nedeniyle göz altına alındığı, hakkında kamu görevlisini yaraladığı gerekçesiyle iddianame düzenlendiğini fakat yargılama neticesi delil yetersizliği nedeniyle mültecinin beraat ettiğini, kararın kesinleştiğini varsayalım. Bu halde verilen hükümden bilginin gerçek dışı olduğu değil, gerçek olduğunun ispat edilemediği anlaşılabilir. Farklı suçlar nedeniyle aynı fiil hakkında soruşturma yapan birden fazla savcılık olması gündeme gelebilir. O halde bu konuda haber veya paylaşım yapan kişilerin olası yargılamalarında haber konusu suça ilişkin soruşturma ya da yargılamaların bekletici mesele yapılması da gündeme gelebilecektir.

5- SONUÇ

Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun her bir unsuru bakımından belirlilik ilkesine uygun olmayarak düzenlendiği açıktır. Söz konusu suç, kamu barışına karşı işlenen suçlar başlığı altında düzenlenen suçlardan temelde gerçeğe aykırı bilgi kavramı ile ayrılmaktadır. Uygulamanın gelişeceği yön, suçun bu unsurunu belirleyici kriterler bakımından yegâne belirleyici olacaktır. Bu durum ise ceza hukukunun temel prensipleriyle bağdaşmamaktadır. Toplumu ilgilendiren olaylarda ilgili idarelerin paylaştığı verilerin inandırıcı bulunmaması, bilimsel yöntemlerle eleştirilmesi ve başka veriler ortaya atılması gibi durumlarda hangi bilginin gerçek olduğuna yönelik belirleme yapmak oldukça zordur. Bu zorluğun aşılmaması ve kolaya kaçılması halinde insanların ifade özgürlüklerinin özüne dokunulması suretiyle tartışma ortamının yok edilmesi söz konusu olabilecektir. Bu nedenle gerçeğe aykırı bilginin, aksi objektif verilerle ispatlanabilir bilgi olduğu, bu ispat yükünün ise iddia makamına ait olduğu unutulmamalıdır. Suçun niteliği itibariyle aynı konuda binlerce kişi tarafından çok kısa sürede işlenmesi mümkün olacaktır. Temelde yalan söylemenin suç haline getirilmesinin usul hukuku bakımından böyle bir kaçınılmaz sonucu olmakta, bu da her bir dosyaya ayrılan vakti azaltarak yargılamanın kalitesini etkileme ya da yargılama sürelerini uzatma potansiyeli taşımaktadır.

1] Nurhan Kavakli, “Yalan Haberle Mücadele ve İnternet Teyit/Doğrulama Platformları”, Erciyes İletişim Dergisi, C. 6, No: 1, 2019, s. 663-682.

[2] Erman, Sahir, Hakaret ve Sövme Suçları, 2. Baskı, İstanbul, 1989, s. 207 vd.

[3] Artuk, Mehmet Emin-Gökcen, Ahmet-Yenidünya, A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yeniden Gözden Geçirilmiş 13. Baskı, Ankara 2013, s.732.

[4] Mehmet Emin Artuk, Mehmet Emin Alşahi̇n, “Dini Değerleri Aşağılama Suçu (TCK m. 216/3)”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 20, No: 1, 2014, s. 989-1012.

[5] Yarg. 4. CD.’nin 22.03.2021 tarih ve 21083/10067 sayılı kararı.

[6] Artuk, Alşahi̇n, “Dini Değerleri Aşağılama Suçu (TCK m. 216/3)”, s. 989-1012.

[7] Yarg. 8. CD.’nin 03.10.2019 tarih ve 10194/11813 sayılı kararı; 12.10.2015 tarih ve 35434/22535 sayılı kararı

[8] Oğuzhan Taş, Tuğba Taş, “Post-Hakikat Çağında Sosyal Medyada Yalan Haber ve Suriyeli Mülteciler Sorunu”, Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, No: 29, 2018, s. 183-208.

[9] Ersan Şen, Mehmet Vedat Ervan, Cem Serdar,”Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu”, https://sen.av.tr/tr/makale/halki-yaniltici-bilgiyi-alenen-yayma-sucu

KAYNAKÇA

Artuk, Mehmet Emin, Mehmet Emin Alşahi̇n: “Dini Değerleri Aşağılama Suçu (TCK m. 216/3)”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 20, No: 1, 2014, s. 989-1012.

Artuk, Mehmet Emin-Gökcen, Ahmet-Yenidünya, A. Caner, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yeniden Gözden Geçirilmiş 13. Baskı, Ankara 2013, s.732.

Erman, Sahir, Hakaret ve Sövme Suçları, 2. Baskı, İstanbul, 1989, s. 207 vd.

Ersan Şen, Mehmet Vedat Ervan, Cem Serdar,”Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu”, https://sen.av.tr/tr/makale/halki-yaniltici-bilgiyi-alenen-yayma-sucu

Jindar Uçar, “İnternet Ortamında İfade ve Basın Özgürlüğü”, İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 7, No: 2, 2021, s. 349-381.

Kavakli, Nurhan: “Yalan Haberle Mücadele ve İnternet Teyit/Doğrulama Platformları”, Erciyes İletişim Dergisi, C. 6, No: 1, 2019, s. 663-682.

Taş, Oğuzhan, Tuğba Taş: “Post-Hakikat Çağında Sosyal Medyada Yalan Haber ve Suriyeli Mülteciler Sorunu”, Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, No: 29, 2018, s. 183-208.